İzmir’de bir çocukken…

Merhabalar. Ben Sinem. İzmir Karşıkayalı bir ailenin en küçük çocuğuyum. İzmir’de anneanne, babaanne, teyzeler, halalar ve kuzenler ile bir arada büyüdüm. Geniş bir ailenin bir çocuk için sağlayabileceği güzelliklerin birçoğunu küçük yaşlarda deneyimleme fırsatım oldu. Babam öğretmendi. Sosyal bilimler ile ilgili dersler verirdi. Güvenli, neşeli ve bol oyunlu bir çocukluk geçirdim. Çocukluğumda annem ve babam bir yere gittiklerinde bizi ya anneannemize ya da babaannemize bırakırlardı. Anneleri çalışan kuzenlerim de genellikle orada olurdu. Annem, bizi aile büyüklerine teslim ederken ne bir güven sorunu ne de herhangi bir endişe yaşadı. Çünkü güvende olduğumuzdan ve sevildiğimizden emindi, kuzenlerimizle sosyalleşebileceğimiz o sıcacık ortamda yürekten kucaklanacağımızı bilirdi.

Annem, benim yıllar sonra anne olunca ve çocuğumdan uzak kalmam gereken iş saatlerinde sahip olmak istediğim “o güvenli ortamı” kolaylıkla bize sunabilmişti. Maalesef benim, annem gibi bir şansım olmadı. Çocuğumla ilgilenebilecek güvenilir aile büyüklerimiz başka bir şehirdeydiler. İnsan kendi anne olunca hele bir de memleketinden uzak kalınca, ailesindeki büyüklerin çevresinde olmasının ne denli değerli ve önemli bir yaşam hediyesi olduğunu fark ediyor. İlerleyen satırlarda kendi annelik serüvenimden örnekler verdiğimde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız…

İstanbul’da "çalışan bir anne" olunca…

Güzel geçen çocukluk ve gençlik yıllarının ardından, gün geldi İstanbul’a taşındım, evlendim ve anne oldum. İstanbul’da bir yandan kariyerime odaklanıyor, bir yandan da iyi bir anne olmaya gayret ediyordum. Çocuğumdan uzak olduğum anlarda onun bakımı ile ilgilenebilecek bir aile büyüğü yoktu ve düzenli olarak çocuk bakımı için destek alıyordum. Mantığı ve emeği iş yerindeyken kalbi evde olan benim gibi milyonlarca çalışan annenin aklında aynı endişeli sorular olduğunu fark etmem uzun sürmedi: “Ben iş yerindeyken çocuğuma bakan insan gerçekten güvenilir mi? İş hayatında kariyer peşinde koşarken bir yandan da çocuğuma yetebiliyor muyum? Çocuğum gün içinde ne yiyor ne içiyor? Ne duyuyor ne öğreniyor? Ana dilini, Türkçe’yi doğru düzgün anlıyor mu, düzgün telaffuz edebiliyor mu? Bakıcı çocuğumla oyun oynuyor mu, onu dinliyor mu? Çocuğuma iyi davransın diye bir dediğini iki etmediğim ve el üstünde tuttuğum bakıcımız acaba çocuğuma benim gösterdiğim gibi şefkat gösteriyor mu? ...

Au-pair Sinem

Anne olmadan önceki yıllarıma kısa bir dönüş yapmak ve benim de başkalarının çocuklarının bakımı ile ilgilendiğim bir dönemimi de size anlatmak istiyorum. Üniversiteden mezun olduktan sonra çevremdeki birçok arkadaşım gibi ben de yurt dışı deneyimi elde etmenin en uygun yollarından biri olan Au-pair’liği denedim. Bu vesile ile yurt dışına gittim. Au-pair, Türkçe’de anne yardımcılığı veya bakıcılık demek. Bu kelimenin anlamını başvururken değil de yaşarken daha iyi anladım. Sabah kalkıp çocukların günlük işleri ile ilgilenmek, onları güvenli bir şekilde okula bırakmak ve daha sonra kendi dil okuluma gitmek gibi bir rutinim vardı. Zor bir görevdi ama çok şanslıydım ki yanlarında kaldığım ailenin ebeveynleri, beni kendi çocuklarından ayırmadılar ve aileden biri gibi hissetmemi sağladılar. Bugün bile ikinci ailem olarak gördüğüm bu ailenin yanında çok mutlu ve öğretici günler geçirdim. Onların misafirperverlğinin altında kalmamak adına ailenin çocuklarını “kardeşime ya da kuzenime bakıyormuşçasına” sahiplendim. Böyle bir deneyimim olunca sandım ki çocuğum olduğunda evimize aldığımız farklı milletlerden bakıcılarla hiçbir sorun yaşamam… İyimserce şöyle düşündüm: Bakıcılarla empati kurabilirim-çünkü biliyorum ki çocuk bakımı zor iş-, onlara karşı adaletli olurum ve misafirperver davranırım. Böylece tıpkı benim İngiltere’de au-pair olarak yaşadığım gibi bir tecrübe yaşarız, bir aile oluruz… Ama düşündüğüm gibi olmadı…

Denedim, olmadı. Yine denedim, yine olmadı…

Çocuğunuzdan uzakken onun gelişiminden endişe duyan bir anneyseniz ve aldığınız bakım hizmeti beklentilerinizi karşılamıyorsa, işte o zaman bir annenin yaşayabileceği en zor deneyimlerden birini yaşıyorsunuz demektir. Ben bu zor deneyimi yaşayan annelerden biri oldum ne yazık ki… Elbette sevgi dolu ve çok donanımlı bakıcılar da var. Ancak pek çok anne gibi ben de doğru bakıcıyı bulmakta zorlandım. İşte benim yaşadığım sorunların bir kısmı: Anlaştığım yabancı uyruklu bakıcıların çocuk eğitimi ve bakımı açısından yetersiz oluşları, sadece maddiyat odaklı olmaları ve çocuğumu düşünmeden hareket etmeleri, çocuğumla baş başayken kameraya yakalanan uygunsuz davranışları, kendi çocuklarına duydukları özlemle başlangıçta çocuğumu yürekten kucaklamaları ve zaman içinde toleranslarını/enerjilerini kaybetmeleri… Kızımın yabancı bir bakıcıyla saatler geçirdikten sonra bazı Türkçe kelimeleri farklı söylemeye başlamasını ilk başlarda ailece komik bulsak da bir süre sonra bu durumun ciddi bir sıkıntıya dönüştüğünü de itiraf etmeliyim. Tüm bu kaygı verici deneyimlerim, bir anne olarak beni çok üzdü. Denedim, olmadı. Yine denedim, yine olmadı…

Sonra bir gün, yeni bir çözüm buldum: İlk Eğitim

Çocuğumla iyi bir iletişim ve güçlü bir bağ kurabilmek, farkında olmadan yaptığım hatalı bir davranışın çocuğumun geleceğinde oluşturabileceği olumsuz etkileri engellemenin doğru yollarını bulabilmek için uzmanların kaleme aldığı ebeveynlikle ilgili kitapların satırlarını, altlarını çize çize okuyan tek anne ben değilim, biliyorum. Eminim ki birçoğumuz, çocuğumuzun gelişimi ile ilgili pek çok konuda bilgi sahibiyiz. Bu nedenle değil midir, işten yorgun argın eve geldiğimiz günlerde bile mutlaka uykularından önce çocuklarımıza kitap okumamız…

Peki, onlardan uzak olduğumuz uzun çalışma saatleri boyunca çocuklarımız nasıl bir hayat sürmeliler? Hafta içinde, akşamları kısıtlı bir süre boyunca kitap okuduğumuz ve birlikte oyun oynadığımız sevgili çocuğumuzun bizim yokluğumuzda ilgisiz ve rehbersiz kaldığı bir gün geçirmesine, vaktini ona fayda sağlamayan uğraşlarla doldurmasına nasıl izin verebiliriz? Elbette izin vermek istemiyoruz ama biliyorum ki çoğu zaman biz anneler çaresiz ve çözümsüz kalıyoruz. Yaygın olarak benimsenen yöntemlerle ilerliyoruz ve bakım odaklı bir hizmet almakla yetiniyoruz. Erken çocuklukta, 0-6 yaş aralığında yaşanan ilk deneyimlerin hayat başarısındaki önemini bilsek de çoğu zaman ideal olan çözümü bulamıyoruz… Ben, ideal çözümün “doğru bakım kadar doğru eğitimi de kapsayan bir hizmet” olması gerektiğini düşünenlerden oldum hep… Ama “o ideal çözüm” etrafta yoktu…

Sorular, çaresizlikler, araştırmalar, endişeler ve fikirler birbirini kovaladı ve sonra bir gün, benim için ideal olan hizmet çözümünün nasıl hayata geçebileceğini buldum: “İlk Eğitim”

SİZDE

Ebeveynlerimiz Arasına Katılın

Some description text for this item

Bir baba olarak ilk eğitimine yatırım yapmamız gerektiğini düşünmüyor musunuz? Güzel yorumlarınıza yer vermek için sabırsızlıkla bekliyoruz. Haydi, bugün formu doldurun. Tanışalım : )

Gülen Baba

Gülen Baba

Bize katılıp görüşlerinizi paylaşmanız, süreçlerimize katkı sağlamanız için sabırsızlanıyoruz. Güzel yorumlarınıza yer vermek için başvuru formunu doldurmanızı bekliyoruz. Haydi, tanışalım : )

Mutlu Anne

Mutlu Anne

× Whatsapp