- Erken Çocukluk Eğitimi / Okul Öncesi Eğitimin Amaçları
Mialaret erken çocukluk eğitiminin evrensel nitelikte üç tür amacı olduğunubildirmektedir. - Çalışan annelerin çocuklarına bakım hizmeti sunmak,
- Çocuklara aile ortamı dışında, etkileşimde bulunabilecekleri bir sosyal çevresağlamak,
- Çocukları ileri eğitim kademeleri için sosyal olarak hazırlamak,
Değişen dünyanın ihtiyaçlarına paralel olarak çocukların bütünsel gelişimlerini desteklemektir.
Eğitsel amaçlar
Çocukların sosyal ve fiziksel dünya ile etkileşimlerini desteklemek için duyu eğitimini sağlamak,
Çocukların sosyal dünyaları ile etkileşim kanallarının (ses, beden, duygu vb.) desteklenmesi yolu ile kendini ifade etme becerileri ve yaratıcılıklarını geliştirilmektir.
Gelişimsel amaçlar
Çocukların gelişimsel olarak gözlenmesi ve normal gelişimin önünde engel olduğu durumlarda, erken müdahale yoluyla bunların azaltılmasını sağlamaktır (MEB, 2011; Tüfekçi Akcan, 2018).
1973 yılında yayınlanan 1739 sayılı Türk Milli Eğitim Temel Yasası’nda okul öncesi eğitimin amaçları, Milli Eğitimin genel amaçları ve ilkeleri üzerine temellendirilmiştir.
Bu bilgi doğrultusunda okul öncesi eğitimin amaçlarına geçmeden önce Türk Milli Eğitimin genel amaçlarının sunulmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.
Türk Millî Eğitimi’nin genel amacı;
Türk milletinin bütün fertlerini, Atatürk İnkılap ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkeleredayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek,
Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip; insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren ve topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek,
İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak,
Böylece, bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan millî birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel
kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır (MEB, 2013).
2013 okul öncesi eğitim programında yer alan okul öncesi eğitimin amaçları ise şunlardır (MEB, 2013):
- Çocukların gelişimini desteklemek,
- Çocuklara iyi alışkanlıklar kazandırmak,
- Çocukları bir sonraki eğitim basamağına hazırlamak,
- Dezavantaja sahip çocuklar için ortak bir yetişme ortamı oluşturmak,
- Çocukların Türkçeyi doğru ve güzel konuşmalarını sağlamaktır.
- Erken Çocukluk Eğitimi/Okul Öncesi Eğitimin Yararları Erken çocukluk eğitimi ve bakımının yararları;
- Bireysel gelişim,
- Toplumsal katkılar,
- Sosyal adalet ve eşitlik başlıklarında incelenecektir.Bireysel gelişimErken çocukluk döneminde verilen eğitim ve bakımın çocuğun bireysel gelişimine katkısı öncelikle çocuğun bilişsel gelişimine odaklanılarak sunulmaya başlanmıştır. İlk olarak erken çocukluk döneminde beyin gelişimi ile ilgili bilgi verilmiştir.Bilim adamları küçük çocukların hızlı beyin gelişimini, 3 yaş civarında ortaya çıkan sinapsların oluşumunu ve bunun ardından gerçekleşen sinaptik budamayı Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) teknikleri kullanarak daha somut hale getirmiştir (Turhan ve Özbay, 2016).Konunun daha iyi anlaşılması için Şekil 1’de sinir hücresini oluşturan bölümler ve sinir hücreleri bağlantıları verilmektedir.
Şekil 1. Bir sinir hücresini oluşturan bölümler/ sinir hücreleri bağlantıları ve sinaptik boşluk (Turhan ve Özbay, 2016)
Şekil 1’de verilen süreç şu şekilde açıklanabilir. Nöronlar başka hücrelerden gelen uyarıcıları dendritlerin uçlarından alır ve aksonların uçlarından diğer hücrelere iletir. Dendritler diğer aksonlardan gelen girdileri alır. Aksonlar yalnızca dendritler ile bağlantı kurar; dendritler bir diğerleri ile bağlantı kurmaz. Aksonun görevi bilgiyi elektriksel ve kimyasal süreçler ile iletmek ve taşımaktır. Sinapslar, hücreden hücreye bilgi geçişinin olduğu ve sinir yapı taşları arasındaki bağlantı noktalarıdır. Sinaps, bir hücrenin dendriti ya da gövdesi ile diğer hücrenin aksonunun karşı karşıya geldiği kısımdaki boşluk veya aralıktır.
Sihirli yıllar (0-3 yaş) adlı kitabın yazarı olan John Bruer’e göre insan beyninde doğumdan üç yaşına kadar sinaptik yoğunluk zirve yapmaktadır. Bu sürede ortadan kalkan sinapslardan çok daha fazlası oluşmaktadır. Erken çocukluk döneminde sinaptik yoğunluk, yetişkinlerinkini aşacak derecede artar. Ergenlikle birlikte bu sayı normal yetişkin seviyesine iner.
Sihirli yıllar kavramı; yüksek sinaptik yoğunluğun yaşandığı bu dönemde çocukların kolay ve etkili bir şekilde öğrendiğini, deneyimlerin büyük ölçüde geri dönüşü olmayan sinirsel değişikliklere yol açtığını diğer bir anlatımla beyin gelişimi için kritik bir dönem olduğunu vurgulamak için kullanılmıştır. Bu süre zarfında zenginleştirilmiş ortamlar daha fazla sinaps oluşumuna neden olur ve böylece ergenlikte sinaptik budama gerçekleştikten sonra daha fazla sinaps korunur. Buna karşılık bu süre zarfında yoksunluk, ihmal veya istismar, daha az sinaps oluşmasına ve dolayısıyla daha az sayıda sinaptik bağlantının erişkinlikte korunmasına neden olmaktadır.
Doğumdan sekiz yaşına kadar geçen dönem olarak tanımlanan erken çocukluk, beyin gelişiminin hızlı olduğu bir dönemdir. Bu dönemde, çocuklar etrafını saran çevre ve insanlardan etkilenmektedir. Beyni şekillendiren deneyimlerdir. Erken dönemde verilen eğitim ile çocuğun beyin gelişimini destekleyecek deneyimler ve uyarıcılar sunulmaktadır. Özellikle deneyimlerdeki çeşitlilik fırsatı beyin gelişiminde fark oluşturmaktadır (Bekman ve Gürlesel, 2005; Oral, Yaşar ve Tüzün, 2016; UNESCO, nd).
Bloom’a (1964) göre zihinsel gelişimin %50’si 0-4 yaş arası, %30’u 4-8 yaş arası, %20’si ise 8-17 yaş arası tamamlanmaktadır (Akt.Tabuk, İnan ve Tabuk, 2018).
Bu noktadan hareketle aşağıda akademik başarı ile okul öncesi eğitim alma durumu arasında var olan pozitif ilişkinin kanıtı olarak ulusal (TEOG örneği) ve uluslararası (PISA ve TIMMS örnekleri) sınav sonuçları gösterilmiştir. (Anasız, Ekinci ve Anasız, 2018; Anıl, Özer Özkan ve Demir, 2015; Aktan ve Akkutay, 2014; Bütüner ve Güler, 2017; Büyüköztürk, Çakan, Tan ve Atar, 2014; Eğitim Reformu Girişimi (ERG), 2015; Oral, Yaşar ve Tüzün, 2016; Özer, Erdaş Kartal, Doğan, Çakmakçı, İrez ve Yalaki, 2018; Şirin ve Vatanartıran, 2014; Taş, Arıcı, Ozarkan ve Özgürlük, 2016; Wall, Litjens, & Taguma, 2015; Yıldırım, Yıldırım, Yetişir ve Ceylan, 2013; Yıldırım, Özgürlük, Parlak, Gönen ve Polat, 2016).
Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) üç yılda bir, aralıklarla farklı ülkelerde 15 yaş çocukların temel olarak fen, matematik ve okuma becerilerini değerlendiren Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) adı verilen bir sınav uygulaması gerçekleştirmektedir. PISA sınavı sonuçlarının ülkeler bazında yapılan değerlendirme raporları incelendiğinde okul öncesi eğitim almanın sınav başarısına katkı sağladığı görülmektedir.
İngiltere, 2014 yılında Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’nın (PISA) analizini yapmıştır. Analiz ile ilgili raporda en az bir yıl okul öncesi eğitim gören 15 yaşındaki öğrencilerin, PISA sınavlarında erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerine katılmamış öğrencilere göre daha iyi performans gösterdiği vurgulanmıştır. Bununla birlikte öğrencilerin içinde bulundukları sosyoekonomik arka plan dikkate alındığında okul öncesi eğitime en az bir yıl katılanların 2012 PISA matematik testinde 40 puanın üzerinde puan aldığı bildirilmiştir. Bu sonuçlara göre erken deneyimlerin çocukların bilgi ve beceri gelişimi için önemli olduğunun altı çizilmiştir.
Türkiye 2003’den beri PISA sınavlarına katılmaktadır. Bu bölümde Türkiye’nin 2012 ve 2015 yıllarındaki sınav sonuçları tartışılacaktır. Bunun yanında 2012 ve 2015 PISA sınav sonuçlarının okul öncesi eğitim açısından değerlendirilmesi de verilmştir.
PISA 2012 değerlendirme sonuçlarına göre sınava katılan öğrencilerin matematik, fen, okuma becerileri alanlarında aldıkları sonuçların okul öncesi eğitim alma durumları ile ilişkili olduğu görülmektedir. Ayrıca PISA 2012 sınavına katılan diğer ülkelere göre Türkiye’den sınava katılan çocukların okul öncesi eğitim alma oranlarının düşük olduğu görülmüştür. 2012 PISA sınavına katılan çocukların okul öncesi eğitim alma oranları incelendiğinde sınava katılan çocukların %70,1’i hiç okul öncesi eğitim almamış, %8,6’i ise bir yıldan fazla okul öncesi eğitim almıştır. Bu oranlar sınava katılan 65 ülkeye göre değerlendirildiğinde ise Türkiye’nin hiç okul öncesi eğitim almama oranıyla ile en yüksek, bir yıldan fazla okul öncesi eğitim alma oranıyla da en düşük düzeye sahip olduğu ortaya çıkmıştır.
Aşağıda okul öncesi eğitim alan ve almayan öğrencilerin matematik puanları arasındaki farklara yönelik detaylı bilgi sunulmaktadır:
Hiç okul öncesi eğitim almayan çocukların PISA puanı 433 iken, bir yıl alanların puanı 480, bir yıldan fazla alanların puanı 495’dir.
Okul öncesi eğitime bir yıl devam etme 47 puan, bir yıldan daha fazla devam etme ise 62 puan artışına neden olmuştur.
Diğer ülkelerde okul öncesi eğitim alan öğrencilerle ülkemizde okul öncesi eğitim alan öğrenciler arasında ülkemizdeki çocukların lehine olan 60 puanlık bir fark vardır. 60 puanlık farkın 40 puanı sosyoekonomik kökenden kaynaklanmasına rağmen 20 puanı tamamıyla okul öncesi eğitim alma ile ilgilidir.
Okul öncesi alma süresi arttıkça matematik üst yeterlik düzeylerindeki çocuk sayısında da artış olmuştur.
2015 PISA değerlendirmesinin sonuçlarına göre, okul öncesi eğitim alan ve almayan öğrencilerin fen puanları arasındaki farklara yönelik detaylı bilgi sunulmaktadır.
- Çocukların %46,3’ü hiç okul öncesi eğitime devam etmemiştir.
- Okul öncesi eğitim alan çocukların fen puanları daha yüksektir.
- 1-2 yıl okul öncesi eğitim alan öğrencilerin fen puanları almayanlara göre 17puan daha fazladır.
Okul öncesi eğitim almanın önemini ortaya koyan bir başka sınav da Uluslararası EğitimBaşarılarını Değerlendirme Kuruluşunun (IEA) bir projesi olan 4. ve 8. sınıf düzeyindeki çocukların katıldığı dört yıl aralıklarla uygulanan Matematik ve Fen becerilerinin değerlendirilmesine yönelik yapılan Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri araştırmasıdır (TIMSS). TIMSS 46 ülkenin katılımı ile ilk kez 1995 yapılmıştır.Türkiye’de ilk kez 1999’da uygulanmıştır. 2011, 2015 Türkiye TIMSS sınavı sonuçlarının okul öncesi eğitim açısından değerlendirildiği noktalar aşağıda paylaşılmıştır.TIMSS 2011’e göre Türkiye’de öğrencilerin ön sayısal becerilerle okula başlaması durumunun matematik başarılarını olumlu yönde etkilediği görülmüştür.
TIMSS 2015’e göre ise okul öncesi eğitim süresi azaldıkça matematik başarısının düştüğü, en yüksek matematik puan ortalamasına sahip olan öğrencilerin en az 2 yıl okul öncesi eğitim alan öğrenciler olduğu belirlenmiştir.
Ulusal düzeyde MEB Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından merkezi olarak ülke çapında yapılan Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı (TEOG) sonuçlarının okul öncesi eğitim açısından değerlendirildiği araştırma sonuçları uluslararası sınavlarda ortaya çıkan sonuçlarla benzerlik taşımaktadır.
TEOG sınavı ile ilgili yapılan bir araştırmada okul öncesi eğitime katılımın çocukların akademik başarılarını etkileyip etkilemediği, öğrencilerin TEOG puanları aracılığı ile belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmada okul öncesi eğitime katılan 8. sınıf öğrencilerinin TEOG puanlarının okul öncesi eğitime katılmayanlara göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Diğer bir anlatımla, okul öncesi eğitime katılım, çocukların akademik başarısını olumlu yönde ve anlamlı biçimde etkilemektedir. Her iki grup arasındaki ortalama puan farkı 72,93 olarak belirlenmiştir. Bu fark, okul öncesi eğitime katılmanın daha sonraki yıllarda öğrenci performansını ne kadar etkilediğini göstermektedir. Bu yönüyle oldukça önemlidir.
Erken çocukluk döneminde verilen bakım ve eğitimin, çocuğun bilişsel gelişimi yanında diğer gelişim alanlarına da olumlu katkısı olduğu yapılan literatür taramalarında ortaya çıkmıştır.
Buna göre erken çocukluk eğitimi ve bakımı alan çocuklar:
Bir sonraki eğitim basamağı başta olmak üzere diğer eğitim kademelerinde ve yetişkin yaşamında daha başarılı olmaktadır.
- Daha az suça bulaşmaktadır.
- Temel haklar konusunda bilinçlidir.
- Hem ana dili hem de yabancı bir dili daha iyi öğrenmektedir.
- Problemleri başarı ile çözmektedir.
- Ailesi ve çevresi ile çok rahat etkileşim kurabilmektedir.
- Sosyal becerileri gelişmiştir.
- Sağlıklı bakım ve beslenme konusunda bilgilidir.
- Duygusal becerileri kazanmıştır (MEB, 2011).
Toplumsal katkılar
Yüksek kalite standartlarını karşılayan erken eğitimin, başta dezavantajlı konumda olan çocuklar olmak üzere tüm çocuklar için mevcut olduğunda toplum ve işverenler için hem kısa hem de uzun dönemli ekonomik faydaları vardır. Bunlar kısa ve uzun dönemli faydalar olarak sınıflandırılmaktadır.
Erken eğitimin kısa dönemli faydaları şunlardır:
- İş sağlar: Ülke genelinde pek çok kişiyi istihdam eder,
- Çalışanlar ücret harcar ve vergi öder,
- Merkezler mal ve hizmet satın alır,
- İşverenlerin çalışanları çekmelerini, elde tutmalarını ve üretkenliği artırmalarınısağlar.
Erken eğitimin uzun dönemli faydaları ise şunlardır:- Özel eğitim ve sınıf tekrarı ile ilgili maliyetleri düşürür,
- Çocukların okulu terk etme oranlarını azaltır ve daha çok beceri kazandırır,
- Geleceğin iş gücü ihtiyacını karşılar ve aynı zamanda gelir düzeyi daha yüksekbireylerin yetişmesine katkı sağlar,
- Ülke bazında üretimi artırır,
- Vergi ödemeleri yüksek ve düzenli olur,
- Suç ve cezai yaptırımlar azalacağı için cezaevi maliyetleri azalır,
- Sosyal yardım ödemeleri azalır (Anasız, Ekinci ve Anasız, 2018; Calman veTarr-Whelan, 2005).Son yıllarda erken çocukluk eğitiminin etkilerini inceleyen araştırmalar sadece eğitimcilerin değil ekonomistlerin de ilgisini çekmiştir. Uluslararası düzeyde yapılan bir çalışmada ekonomi dalında Nobel Ödülü kazanan James Heckman erken çocuklukta dezavantajlı gruplara yatırılan 1 doların ülke ekonomisine 13 dolar olarak geri döndüğünü ortaya koymuştur (Arkan ve Öztürk, 2018).Türkiye Okul Öncesi Eğitiminin Fayda-Maliyet Analizi araştırmasına göre erken çocukluk eğitimine yapılacak her 1 liralık yatırım ekonomiye 7 liraya kazanç demektir. Diğer bir anlatımla erken çocukluk eğitimi kazançlı bir kamu politikasıdır (Kaytaz, 2005).Sosyal adalet ve eşitlik
Pek çok araştırma, erken çocukluk eğitimi ve bakımının dezavantajlı konumda olanailelerden (göçmen ve düşük gelirli) gelen çocuklara daha fazla katkı sağladığını göstermektedir. Erken çocukluk eğitimi ve bakımı, çocukların eşit fırsatlarla okula başlaması için en önemli adımdır.
Son zamanlarda erken çocukluk eğitimine ve kalitesine olan farkındalık, erken müdahale ile çocukların sahip olduğu dezavantajlı durumların (yoksulluk, kültür ve dil farklılıkları, düşük sosyo-ekonomik düzey, özel eğitim ihtiyacı) etkilerinin azaldığının belirlenmesi gibi etkenlerle hızla artmaktadır. Bu eğitim, dezavantajlı çocukların akranlarıyla aralarındaki eşitsizliğin azaltılması ile ilgili fırsatlar da sağlamaktadır (Beşpınar ve Aybars, 2013; Kaymak Eren, Çakmak Teloğlu ve İlhan, 2017).
TEDMEM eğitim değerlendirme raporuna göre okul öncesi eğitimde okullaşmanın artmasıyla fırsat eşitsizliklerinden kaynaklanan öğrenciler arasındaki farklılıklar azaltılabilmektedir (TEDMEM, 2018).
Erken çocukluk bakım ve eğitim hizmetleri çocuğa sağladığı yararın yanında çocuğa bakım veren kadınlara da pek çok şeykazandırılmaktadır. Örneğin, istihdam, sosyal ve siyasal yaşam gibi toplumsal yaşamın her alanına kadınların katılmalarını sağlamaktadır. Bu yolla toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı oluşturmaktadır. Diğer bir anlatımla erken çocukluk eğitimi ve bakımı sayesinde kadınlar eğitime, iş gücüne daha fazla katılabilmektedir. Hem aile gelirlerini artırabilmektedir hem de çocukların fiziksel, sosyal ve zihinsel gelişimini destekleyebilmektedir.
Küçük kardeşlerine bakmak zorunda olan kız çocukları da eğitimlerine devam edebilmektedir. Bu hizmetlerin kurumsallaştırılması ise kamusal ve özel alanda cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik atılan en önemli adımdır